Paris’te yaşayan sanatçı Ayten İnan ile kültür-sanat dünyasını konuştuk. Covid-19 hastalığına bağlı salgından çok önce kültür-sanat camiasının bir çok sorunla boğuştuğunu dile getiren Ayten İnan, bu yılın sonu itibarıyla bir çok küçük tiyatro, konser salonu ve sanatsal aktivite yürüten kurumun kapanacağını söyledi. Sanatçıların son yıllarda yaptığı gibi her şeyi devlet ve kamu kurumlarından beklememelerini söyleyen İnan, « sanat dünyasının içinde bulunduğu zor durumdan çıkması için sanatçıların birbirlerine kardeşlik bağıyla dayanışma içine girmeleri gerekiyor » dedi. Otistik çocuklar başta olmak üzere çeşitli hastalıklardan muzdarip çocuklar ile ilgili çalışmalar yapan sanatçı, herkesten bu çocuklara el uzatmalarını istedi.
Dünyada hayatın durmasına neden olan yeni tip Koronavirüsüne bağlı salgınla birlikte kültür-sanat dünyası da tamamen kapandı. Küçük tiyatrolardan amatör konser salonlarına kadar bir çok sanat kurumu ile sanatçı, salgınla birlikte sektördeki aktivitelerin durmasıyla büyük ekonomik sorunlarla karşı karşıya kaldı. Fransa’da yapılan devlet yardımlarıyla sadece gündelik ihtiyaçlarını karşılayabilen sanatçıları zor günler beklediği aşikar. 11 Mayıs tarihinden beri aşamalı olarak normal yaşama geçen Fransa’da kültür-sanat dünyası hala tam olarak faaliyetlerine başlayamadı. Salgınla birlikte tüm programlarını iptal eden kültür ve sanat dünyasında faaliyet gösteren kurumlar, ikinci dalga tehlikesi yüzünden önümüzdeki aylarla ilgili olarak program yapmakta güçlük çekiyor. Öncesi zaten karışık, bugünleri sıkıntılı ve yarınları ise belirsiz olan kültür-sanat dünyası çerçevesinde görüştüğümüz Ayten İnan bu pazarın konuğu oldu.
Kısaca Ayten İnan’dan konuşmak istesek…

Mardin’de doğdum. Dört yaşımdayken aile birleşimi ile Fransa’ya geldim. 8-9 yaşlarındayken oturduğumuz Oise bölgesinde bir komşumuz vardı. O’nun evinde piyanoyla tanıştım. İlgimi görünce bana ders vermeye başladı. Dört ay sonra « sana öğreteceklerim bitti. Seni artık bir konservatuara gönderme vakti geldi » dedi. Onun teşvikiyle Oise Müzik ve Dans Konservatuarına kaydımı yaptırdım. 4 yılın sonunda ileri seviye diplomamla mezun oldum. Daha sonra Paris Müzik Konservatuarında yüksek eğitim aldım. Eğitimim sırasında besteler yapmaya başladım, ve müzik eserleri üzerinde araştırma ve analiz çalışmaları yaptım. Çok erken yaşta keşfettiğim Klasik Müzik benim hayatım oldu.
Nerelerde konser verdiniz ?
Fransa başta olmak üzere bir çok ülkede konserler verdim. Kimi bireysel konserlerdi, kimi de Uluslararası Organizasyonlar kapsamında oldu. Türkiye, Belçika, Lüksemburg, Almanya, İsviçre, Almanya, İtalya ve Japonya olmak üzere daha ismini sayamayacağım bir çok ülkede konserler verdim. Varşova Operasında dünyanın çeşitli ülkelerinde bir dizi konserler verdim.
Sanırım bir çok beste yaptınız
Evet çok sayıda bestem var. Bestelerimin çoğunluğu « Kardeşlik Teması » üzerine. Hala görevde olan Papa için « Ave maria » ismiyle yaptığım bir beste var.
Çok dil bilmek araştırmalarınızda kolaylık sağlıyor sanırım. Hangi dillere hakimsiniz ?
Kesinlikli araştırmalarımı kolaylaştırıyor. Anadilim Kürtçe başta olmak üzere Türkçe, Fransızca, Rusça, İngilizce, İtalyanca ve Almanca’ya hakimim. Hem okuyup, hemde yazabiliyorum. Latince, Yunanca, Arapça, İsveççe, İspanyolca dillerini ise rahatlıkla anlayabiliyor, kendimi ifade edebiliyorum.
La Renaissance Française kurumunun başkanı oldunuz…
Evet. 2018 yılından bu yana Fransız kültürünü farklı kültürlerle buluşturmak amacıyla kurulmuş, dünyada barışı sanat ve kültür yoluyla sağlamayı hedefleyen Sivil Toplum Kuruluşu La Renaissance Française’in başkanlığını yapıyorum.
Çocuklara müzik eğitimi veriyorsunuz…
Daha çok « sanat yoluyla terapi » denilebilir. Otistik ve şizofren çocuklar başta olmak üzere çocuklara gönüllülük esasına dayalı olarak düzenli eğitim sunan kurumlarda dersler veriyorum. Benim yaptığım daha çok « Müzik terapisi veya sanat terapisi » denilebilir.
Otistik dediniz de, toplum bu konuyu ne kadar tanıyor ?
Son yıllarda bir çok kesim yavaş yavaş Otistik çocukların durumuyla ilgilenmeye başladı. Bir duyarlılık söz konusu. Ancak toplum henüz bu çocukları çok iyi tanımıyor. Fransa’da bu çocukların eğitimi, gelişimi ve topluma adapte olabilmelerini sağlayacak çok az kurum var. Bu alanda çalışan profesyonel sayısı maalesef ihtiyaç duyulandan daha az.
Salgın yüzünden yaşadığımız tecrit günlerinde bu çocuklar çok acı çekti. Anlamlandıramadıkları bir şekilde kapalı kalmaya mahkum edildiler. Yetişkinler anlatamadı bu durumu. Herkesten bu çocuklarla ilgilenmelerini istiyorum. Yakın ilgi gösterebilirsen, onları anlayabilirsek topluma entegre olmaları konusunda yardımcı olabiliriz. Herkesin bu insanlara el uzatmasını istiyorum…
Biraz da klasik müzik diyelim mi ?
Daha öncede dediğim gibi Klasik Müziği çok genç yaşta keşfettim ve bir daha bırakmadım. Klasik Müzik benim için söz ile kendini ifade edemeyenlere bir kapı açtı. Jazz, Rap, Rock, Metal müzikleriyle uğraşanlar da, Saz da aynı şekilde söz dışında kendini ifade edebilme yöntemleri arasında yer alıyor. Klasik Müzik benim için tüm müziklerin temelidir. Müziğin temel taşı olan Nota klasik müzik ile birlikte doğmuştur. Nota’sız bir müzik düşünülemez. Toplum içinde kabul edilmiş yanlış bir düşünce var : Klasik Müzik sadece bir elit grubuna ait şeklinde. Bu yanlış. Müzik evrenseldir, ve temeli olan Klasik Müzik herkese hitap edebilecek güce sahiptir.
Çok geniş halk kitlelerine konserler verdiniz…
Opera salonları, konser salonları, festivallerde çeşitli konserler verdim. Beni en çok mutlu eden dar gelirli insanların yaşadığı mahallelerde, semtlerde, şehirlerde verdiğim konserler oldu. Bir çok genç insanın Klasik Müzik ile ilgilenmesine vesile oldu bu konserler.
« Kenar Mahalle » dediğimiz dar gelirli insanların yaşadığı yerlerde genç nesillere dersler verdiniz…
Konserlerim ve diğer aktivitelerimden arta kalan zamanımı farklı yerlerde, farklı sosyal sınıflardan gelen genç nesillere müzik eğitmi veriyorum. Piyano çalmanın sadece zengin çocuklarına ait bir ayrıcalık olduğunu düşünen çok sayıda öğrencim piyano çalmaya başladı, kimi profesyonelliğe adım attı. Bir çok genç insanın Klasik Müziğe yönelmesine vesile olan çalışmalara katıldım.
Yeni teknolojiler, Sosyal Medya’nın müzik dünyası üzerinde ne gibi etkileri oldu ?
Bana göre Sosyal Medya ağlarının hem iyi hem de kötü etkileri oldu. Herkesin istediği müziğe ulaşabilme imkanı, farklı müzikleri keşfetme imkanı sağlayabilmesi olumlu bir gelişme oldu. Bir çok insan farklı coğrafyalarda, farklı müzikleri keşfetti. Profesyoneller içinde aynı şey geçerli. Genç nesillere yeni ufuklar açtı ki bu bir çok alanda aynı şekilde oldu. Bunlar yeni teknoloji ile sosyal medyanın olumlu tarafları.
Kötü yönü ise, insanlar artık konserlere gitmiyor. Herkes kendi evinde ekran başında müzik dinliyor. Öyleki belli bir yaş grubuna dahil genç nesiller konser salonu ile internet üzerinde müzik dinlemenin farkını bilmiyor. Sanatçı ile seyircinin tek yürek olduğu, sosyal bir aktivite olan gerçek konserler yerlerini yavaş yavaş internet üzerinden sanal konserlere bırakmaya başladı ki bu hem seyirci için hem de profesyoneller için olumsuz bir durum.
Yeni tip Koronavirüsüne bağlı salgınla birlikte dünyada hayatın durması Müzik Dünyasını nasıl etkiledi ?
Hayatın her alınında olduğu gibi Müzik Dünyasıda aynı ölçüde zarar gördü. İptal edilen programlar, festivaller, konserler, gösteriler tabi ki sanat camiasını da derinden etkiledi. Çoğu sanatçıda bu dönemi iyi yaşayamadı.
2020 yılı sizce nasıl bitecek ?
Çok zor bir dönemden geçiyoruz ve bu yılın son aylarıda çok zor geçecek. Dediğim gibi iptal edilen aktiviteler yüzünden çok sayıda sanatçı ve sanat kurumu gelir elde edemedi. Salgın hala devam ediyor ve bu da durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Büyük bir belirsizlik var. Bu belirsizlik çerçevesinde ileriye yönelik plan ve program yapılmıyor. Böyle bir ortamda herkes etkileniyor.
Kültür-Sanat dünyasını nasıl günler bekliyor ?

Salgından önce zaten zor bir dönem yaşanıyordu ki salgın durumu iyice karmaşık bir hale getirdi. Küçük ölçekli kurumların ezici bir çoğunluğu bu yılın sonunda veya gelecek yılın başında kapıya kilit vurmak zorunda kalacak. Devletten, kamu kurumlarından sübvansiyon almayan, destek görmeyen, kendi yağında kavrulan tüm kurumlar bu tehlikeyle karşı karşıya. Bunun için acilen önlem almak lazım…
Ne gibi önlemler ?
Bir defa 19. Yüzyıldan itibaren yavaş yavaş yayılan kültür-sanat camiasında faaliyet yürüten insanlar kendi kendilerine yetmeyi başarmışlardı. Devletten, kamu kurumlarından beklenti içinde değillerdi. Sanatçılar her daim kendilerini yeniliyordu. Yalnız bugün aynı durumdan bahsedemeyiz. Sanatçılar, sanat kurumları herşeyi devletten bekliyor. Bence bunu bırakmak lazım. Sanatçılar kendi kendilerine yetmeyi sağlayacak çözümler bulmaları lazım. Yenilik yapmak lazım.
Mesela ne yapmak lazım ?
Mesela salgın nedeniyle kapalı salonlarda gösteri, konser yapılamıyorsa buna alternatif olarak açık hava etkinlikleri düşünülebilir. Daha az sayıda insanla eserlerimizi icra edebiliriz. Yukarıda da dediğim gibi herşeyi devletten beklememek lazım ki bu yıl hiç beklememek gerekir. Sanatçı için ağlayacak zaman değil. Seyircisiz bir konser düşünülemez. Zor günler geçiriyoruz. Elimizde ki tüm araç-gereç, imkanları değerlendirmemiz lazım. Sanal ortamda yapılan etkinliklere açık hava etkinliklerini ilave etmek lazım. Sanatçının insanlarla olan direkt kontağını sağlamak gerekiyor.
Biraz daha açarsak …
Bakınız herkes aynı anda aynı şekilde darbe aldı. Salgın öncesinde kültür-sanat dünyasında değişiklikler yapmak gerektiğini herkes düşünüyordu. Ama nasıl ve hangi şeklinde olacağı sorusuna cevap verilemiyordu. Bence salgın bir şans oldu. Bazı şeyleri değiştirmek için bize bir fırsat oldu.
Yani ?
Herşeye sıfırdan başlamak lazım. Yukarıda da dediğim gibi kültür-sanat dünyasında birşeyleri değiştirmek gerekiyordu. Bazan değişiklik yapmak sıfırdan başlamaktan daha çok zor bir durum ki bizde böyle bir durumun içindeydik. Bazı şeyleri yeniden tanımlamalıyız. Sanatın, sanatçının fabrika ayarlarına geri dönmesi gerekiyor. Ancak kendi eserini yaratana sanatçı dediğimizi hatırlamamız lazım. Başkasının eserini kullanana sadece « yorumlayan » tabirinin kullanıldığını hatırlayalım.
Benim için kültür-sanat dünyasını yeniden harekete geçirebilmek için öncelikle bu temel değişikliklerin yapılması şarttı. İşte salgın buna fırsat verdi. Bu fırsatı değerlendirmek lazım.
Yeni teknolojileri kullanmaya karşı değilim. Sadece iyi yönde kullanmak gerekiyor. Herşeyi kolaylaştırmak için kullanılırsa, aklımızı unutursak bu bizim için sonun başlangıcı olur.
Yeni teknolojiler sayesinde iyice gelişmiş herşeyi çalan enstrümanlar yüzünden artık gerçek sanatçılar tercih edilmiyor.
İşte bu noktada gerçek sanatçılar artık kendi çözümlerini bulmaları gerekiyor. Kendimizi sorgulamamız gerekiyor. « Hangi ara yanlış notayı kullandık » gibi sorular sormamız gerekiyor. Sanatçının zor günlerde ağlamak yerine üreten olduğunu hatırlamamız gerekiyor.
Salgın sanatçılara ve sanat camiasına bu tür soruları sormaya vesile oldu. « Sanatçı Kardeşliğini » sağlarsak, bir çok sorunu çözüme kavuşturmuş oluruz… Sanatı ancak “Sanatçı Kardeşliği” kurtarır.
Peki bize yaşadığınız Covid-19 hastalığını anlatsanız…
Maalesef bende bu illette yakalandım. Bir sağlık sorunum yüzünden gittiğim bir hastanede kaptığımı düşünüyorum. Daha salgının ilk günleriydi. Analiz için bir hastaneye gittim. O zamanlar maske kullanılmıyor, fiziki mesafe kuralları bilinmiyordu. Aradan bir hafta geçtikten sonra başka bir hastanede yine analizler yaptırdım. Orada virüs kaptığım anlaşıldı. Belirtiler başladıktan iki-üç gün sonraki günlerde çok acı çektim. Yaklaşık bir ay sürdü. Çektiğim fiziksel acıların tarifi olmaz. Doktorlarım ve sağlık çalışanları sayesinde kurtuldum.
Yenik düşebileceğinizi düşündünüz mü hiç ?
Evet. Bu hastalıktan kurtulamayacağımı, ölebileceğimi düşündüm. Öyle bir hastalık ki herşey iyiye gidiyor dediğiniz anda tekrar başa dönebiliyor, aynı şiddetle devam ediyor. Çoğu zaman bir daha ayağa kalkamayacağımı ve öleceğimi düşünüyordum.
Hastalık sırasında ve sonrasındaki ruh haliniz…
Ben yalnızlığı severek yaşayan bir insanım. Çoğu zaman yalnızım. İşim ve mesleğim için yalnız olmak önemlidir. Hayatımda bu yalnızlığımı sorguladığımı hiç hatırlamıyorum. Ama bu hastalığın dayattığı yalnızlığı çok zor yaşadım. Kendimi faydasız, gereksiz hissettim. Dayatılan bir yalnızlık ruh hali içinde kendini gereksiz hissetmek kadar kötü bir şey yok bence.
Salgının size hatırlattığı en önemli kelime…

Kardeşlik… Herkesi kardeşlik bağını güçlendirmeye davet ediyorum. Sevgi ve dayanışmanın temelidir kardeşliktir. Kardeşlik bağını güçlendirelim ki artık kimse ıssız yalnızlıklar yaşamasın….