‘’Don’t Look Up – Yukarı Bakma’’, Netflix’in yeni filmi. Son dönemde izlenebilecek davranış değişikliği modellerini yüzeyselde olsa oldukça güzel anlatmış olan bir film ve izlemenizi tavsiye ederim.
Pandemi süreci içerisinde insanlarda yaşanan en büyük davranış değişikliği “Bilişsel Kopukluk” tur. Kendi inanç ya da düşüncelerini doğruymuş gibi gösterebilmek için, Bilim insanlarından daha çok, sosyal medya içerisinde yayınlanan ve hiçbir bilimsel karşılığı olmayan “sözde uzmanlar” ya da kişilerin yorum ve tavsiyelerini anlatarak ve hatta yaygınlaştırarak önce kendilerini, sonra başkalarını kandırma durumudur.
Bu davranış biçimi; İnsanoğlunun yaşama güdüleri içerisinde yerleşik olan istemsiz ya da otomatikleşmiş davranış biçimlerinden birisidir, buna “Doğal Eylem” de denilebilinir.
İnsanlarda mevcut olan yerleşik davranış biçimleri aslında başarısızlıklarının temelindeki en önemli argümandır. Her şeyin daha fazlasını istemek gibi… kısaca bu aç gözlülük ve gösteriş merakı; önümüzdeki yıllar içinde utanç duyulan davranış kalıplarından biri haline gelecek ve bu oldukça büyük kutuplaşmalara neden olacaktır.
Anne ya da baba, ne ister? Çocuğu okusun, meslek sahibi olsun, kendi ayakları üzerinde dursun ve başarılı bir insan olsun. Ancak ebeveynlerin içinde yer aldıkları sosyal topluluk, davranış ve eylemlerinden dolayı çocuk üzerinde yarattıkları etkiler neticesinde; başarısız çocuklar ve insanlar ile dolu bir dünyada yaşıyoruz.
Bu kadar betimlemeden, ne çıkaracağız? Yeni döneme hazırlanırken; kalıplaşmış davranışlardan sıyrılıp, kendimizi eğitip, artık başarısız bir insan olmamak için kendimiz ile mücadele etme kararını öncelikle vermiş olmamız gerekir.
Canlıların sinir hücrelerine kadar işlemiş olan ölüm korkusu yapılan tüm hataların temelini oluşturuyor. Sadece iş hayatında değil, yaşamın her alanında, bu korku nedeniyle; başarısız, düşüncesiz birer varlık gibi davranıyoruz.
Sadece davranmıyoruz, bu korku nedeniyle her şeyi yok ediyoruz. Savaşlar çıkarıyoruz, düşmanlar yaratıyoruz ve varlığımızı devam ettirebilmek için acımasız bir şekilde modern köleler yaratıyoruz.
Çevrenizde sürekli insanlara vaatlerde bulunan ancak bu vaatlerini gerçekleştirmeyen ve her seferinde bir mazeret uyduran tanıdığınız kaç insan var, bir düşünün. Bu iletişim hatasının yaratanda işte bu korku.
Ukalalık, kendini beğenmişlik, aç gözlülük, para tutkusu… İşte bunların hepsi aslında ölüm korkusundan kaynaklı. Yaşamak için mücadele etmek ve hatta savaşmak gerekir- hikâyeleri ve motivasyon kitapları bu nedenle çok sevilir ancak benim gibi insanlar hiç sevilmez. Fakat karşımızdaki insanlar şunu bilmezler; bizim sevilmek ya da önemsenmek gibi dertlerimiz yok.
Kısaca; bu yaşam korkusu nedeniyle, her şeyin mubah görüldüğü bir dünyanın içerisinde yaşayan insanları ki ben kanser hücrelerine benzetirim. Hiç sevmem ve genelde sohbet edilebilir birisi değilimdir. Karşımda kendisini dünyanın en nadir ve farklı canlısı gören varlıklara karşı pek tahammül edemiyorum. Önemsiz insanlara, önemlilermiş gibi davranıp, bir taraflarını kaldırıp sonra boks maçında sersemlemiş boksör haline getirmek gibi bir hobiye de sahibim.
Cehennemden kurtulmak istiyorsunuz, önce kafanızı kaldırın ve yukarı bakın. Sonra, önünüze ve çevrenize. Dünden bugüne neler değişti ve değişiyor, fark edin. Birçok kişinin aynı sözleri söylediğini ve aynı biçimde davrandığını fark ettiğinizde, cehennemden kurtulmaya bir adım attınız demektir.
Pazartesi gününden itibaren insanların et ve kemikten mi? yoksa içi saman dolu korkuluklardan ibaretmi oldukları konusuna başlayacağız.
Biz buralardayız. Sizleri de bekleriz efenim…
Vedat TAYLAN
contact@vedattaylan.com